Galler Prensesi Diana’nın ruhu, Kristen Stewart’ın onu yeni bir biyografik filmde canlandırmasına yardımcı oldu. >Yeni Spencer filminin yıldızı Stewart, çekim sırasında bazı “ürkütücü, ruhani duygular” hissettiğini ve merhum Prenses’in kendisini “çok canlı” hissettiğini söyledi.
“Benim de şöyle olduğum zamanlar oldu, Stewart, Los Angeles Times’a verdiği demeçte, ‘Aman Tanrım’, bilirsiniz, yarıp geçmeye çalışıyormuş gibi. “Bu garipti. Ve harika. Hayatımda hiç böyle bir şey hissetmemiştim.”
Hiç paranormal bir karşılaşma yaşayıp yaşamadığı sorulduğunda, “Hayır. Ama bu filmi yaparken bazı ürkütücü, manevi duygular hissettim. Sadece hayal kuruyor olsam bile. İmzayı aldığım anlar olduğunu hissettim.”
Stewart, Sandringham’da üç gün süren bir hikayede Galler Prensesi Diana’yı canlandırdığı için Oscar adaylığı aldı. Prens Charles ile evliliğini bitirmeye karar verdiği sırada.
Film, The Telegraph’ın baş film eleştirmeni Robbie Collin tarafından beş yıldızla ödüllendirildi. : “Spencer’ın açılış gününde, Meghan Markle’ın gişe kuyruğunda ilk olabileceğini hissediyorsunuz.”
Los Angeles Times’a verdiği bir röportajda Stewart, Prenses’i somutlaştırmanın olağanüstü sürecini anlattı ve şöyle dedi: onu izleyenlerin “ne olacağını asla bilemeyecekleri” anlamına gelen “patlayıcı, çığır açan kaliteyi” yakalamak istedi.
Diana ‘bana çok canlı geldi’
Diana’yı onunla “gerçekten hissedebildiği” anlar olup olmadığı sorulduğunda, konusunun “bu filmi çekerken bana çok canlı hissettirdiğini” söyledi.
Öldüğünü hatırladıktan sonra haftada iki veya üç kez “tamamen yıkılacağını” söyleyen Stewart şunları ekledi: tek gün.
“Filmimiz cehennem gibi dramatize edildi. Üç güne sıkıştırılmış. Bana bale gibi geliyor. Ama yine de onu her gün hayatta tutmak için bir mücadeleydi ve bu yüzden onun öldüğünü hatırlamak kesinlikle canımı yakıyordu. Beni sürekli mahvetti.”
Filmde Anne Boleyn’in hayaletinin görünmesine cevaben kendi paranormal aktivite deneyimi sorulduğunda, Stewart şunları söyledi: “Biri hakkında bir hikaye anlatmak korkutucu. artık hayatta olmayan ve kendini çoktan işgal edilmiş hisseden.
“Asla bir şeyi istila ediyormuşuz gibi hissetmek istemedim, sadece güzel bir şeyin çeşitliliğine bir nevi katkıda bulunuyorduk.”